Duygu’nun cinayeti, toplumda derin yaralar açarken, katili Deniz A’nın gerçekleştirdiği kan donduran itiraflar, davanın seyrini tamamen değiştirdi. Olayın yaşandığı günlerden itibaren kamuoyunun yakından takip ettiği davada, savcılık ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep etti. 2023 Temmuz ayında meydana gelen cinayet, Duygu'nun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmış ve Türkiye’nin dört bir yanında duyulan bir yas olmuştu. Bu bağlamda, katilin verdiği ifadeler, hem adalet sistemini hem de halkın vicdanını derinden yaraladı.
Deniz A, mahkeme sürecinde yaptığı açıklamalarda, Duygu ile olan ilişkisini detaylı bir şekilde anlattı. Duygu’nun ölümünden önceki günlerde yaşanan çatışmalara dikkat çeken katil, duygusal bir çökkünlük içinde bulunduklarını belirtti. Tüm bunların yanı sıra, “O an her şey kontrolden çıktı,” diyerek, cinayetin ayrıntılarına dair katil olduğu gerçeğini sorgulatır hale getiren bir savunma ortaya koydu. Duygu'nun psikolojik baskı altında olduğunu iddia etmesi, kamuoyunu da ikiye böldü. Bazı kesimler, katilin cinsel istismar ve kıskançlık nedeni ile Duygu’yu defalarca kez tehdit ettiğini ve bu tehditlerin zamanla bir cinayete dönüştüğünü savunurken; diğerleri ise Duygu'nun katilin ifadesinde yeralan her müdahaleye direndiğini ifade etti.
Olaydan sonra Deniz A’nın tutuklanması uzun sürmedi. Tutuklanmasının ardından birçok kez itiraf değiştiren katil, suçlamaları kabul etmekte zorlandı. İlk başta, “sadece bir tartışmaydı” diyerek olayın ciddiyetini küçümseyen Deniz A, daha sonra cinayetin detaylarını itiraf etmeye başladı. Duygu'nun kaybolması üzerine başlayan geniş çaplı arama çalışmaları, cesedin bulunması ile sonuçlandı ve bu durum, toplumda büyük bir infiale yol açtı.
Duygu’nun ailesinin yaşadığı acı, tüm Türkiye’ye yayılan bir yas haline geldi. Mahkeme süreci devam ederken, Duygu’nun arkadaşları ve aile üyeleri, adaletin yerini bulması için sürekli olarak basın açıklamaları gerçekleştirdi. “Duygu yalnız değildi! Herkes onun arkasında,” gibi ifadelerle toplumsal dayanışma sağladılar. Bu durum, cinayet davasının sadece bir bireysel olay olmadığını, aynı zamanda toplumsal boyutunun da olduğunu gözler önüne serdi. Duygu’nun ailesi, Deniz A’nın en ağır ceza almasını istediklerini belirtiyor. Davanın seyrini etkileyen en önemli unsurlardan biri de, kamuoyunun bu cinayeti sahiplenmesi olarak öne çıkıyor.
Mahkeme sürecinde avukatların müvekkillerinin haklarını koruma adına gösterdiği çaba da dikkat çekti. Sanığın ifade özgürlüğü arka planda kalırken, mağdurun yaşadığı travma ve toplumda yarattığı tahribat, yargı sisteminin nasıl işlediği konusunda oldukça önemli bir mesele haline geldi. Duygu'nun cinayetinin toplumsal bir yansıması olarak, ülke genelinde kadın cinayetlerine karşı farkındalık yaratılması gerektiğinin altı çiziliyor. Bu durum, hem adaletin yerini bulması hem de benzer olayların tekrar yaşanmaması adına son derece kritik bir noktada duruyor.
Duygu’nun katilinin ceza alması, toplumda bir nefes alma anı olarak değerlendirilecekken, aynı zamanda kadın cinayetlerinin son bulması için atılacak adımların önemini de ortaya koyuyor. Türkiye’de son yıllarda artış gösteren kadın cinayetleri, birçok insanı derinden etkilerken, mahkeme kararının olumlu bir sonuçlanmasının umudu, toplumsal harekete öncülük edeceği düşünülüyor. Bu davanın sonucunun pek çok insan için bir simge haline gelmesi bekleniyor. Toplumun ortak bir sesle “Artık yeter!” dediği şu dönemde, Duygu davası, sadece bir cinayet davası olmanın ötesinde, adalet arayışının ve toplumsal dönüşümün bir sembolü haline gelmiş durumda. Herkes, Duygu için adaletin sağlanmasını bekliyor.